Kendi ailemizi yaratma özgürlüğü: Silent Girl
Gizem Üstündağ
Colm Bairéad’in “The Quiet Girl” filmi sinema dünyasında büyük yankı uyandırdı. Sinema, Berlin Sinema Festivali’nde ana dilde oynanan ilk uzun metrajlı film olarak dikkatleri üzerine çekmiş ve büyük beğeni toplamıştır. Daha sonra Dublin Film Eleştirmenleri Derneği ödülü ve Dublin Uluslararası Film Festivali’nde Seyirci Ödülü gibi ödüller aldı.
Claire Keegan’ın ‘Foster’ adlı kısa öyküsünden uyarlanan ‘Silent Girl’, İrlanda kırsalında yaşayan bir çocuğun öyküsüne odaklanıyor. Filmin konusu, istismar ve ihmal dolu bir ortamda büyümesi beklenen bir çocuğun aksine umut ve sevgi dolu bir deneyim yaşamasıdır. Film, kahramanımızın annesinin bir bebeği daha olacağı için hiç görmediği akrabalarının yanına gönderilmesiyle başlar. İlk başta yabancı bir ortamda kendini yalnız hisseden çocuk, yakınlarının sıcak ve sevecen davranışları sayesinde yavaş yavaş kendini daha iyi hissetmeye başlar. Çevresindekilerin iyiliksever ve sevgi dolu tavırları onun için bir iman limanı olur.
“Sessiz Kız”, Colm Bairéad’in yönettiği bir uyarlamadır ve bu uyarlamada, öykünün özgün bakış açısına ve çocuğun dünyasına odaklanma yaklaşımına bağlı kalındığını söyleyebiliriz. Çocuğun gözünden dünyayı anlamlandıran detayların vurgulandığı sinema, Keegan’ın öyküsündeki gibi duygusal bir derinlik ve dokunaklılıkla ilerliyor. İrlanda dili sinemasında dönüm noktası olan bu film, yerel kültür ve dilin önemini vurgulamadan edemiyor.
Hikâyenin, zamanının ve mekânının doğru yansıtılması büyük önem taşımaktadır. Film, 1981 yılının sosyal ve politik olaylarını, kırsal yaşamın ayrıntılarını ve İrlanda’da dönemin ritüellerini başarılı bir şekilde yansıtıyor. Açlık grevleri gibi olaylar ve dönemin siyasi gerilimleri aslında hikayenin arka planında yer alıyor. Hikayede günlük hayatın detayları da özenle yansıtılmış; samanları getirmek, inekleri sağmak, yemekleri hazırlamak.. Olaylar dış dünyadan izole bir kırsal ortamda geçse de karakterlerin iç çatışmaları ve duygusal deneyimleri evrensel bir tema olarak işleniyor.
Cáit karakteri üzerinden ilerleyen filmin yaklaşımı, karakterin iç dünyasına ve yaşadıklarına duygusal bir yakınlık sağlayarak karakterin derin ve dokunaklı bir şekilde anlatılmasını sağlıyor. Cáit’in temkinli, dikkatli, sessiz ve içine kapanık kişiliği, geçmişinden kaçışı ve hayatta kalma mücadelesi ve Cáit’in gözünden yaşadığımız dünya oldukça gizemli ve bilinmez.
Arabadan görülen bulanık ağaçlar, gökyüzünden süzülen bakışlar ve güneşin havuzlara yansıması gibi detaylarla Cáit’in iç dünyasına dalıyoruz. Yetişkinlerin Cáit’i aşağıdan ya da yandan görerek onun dünyasını anlayamaması, karakterin içe dönük ve karmaşık dünyasını anlatan başarılı bir motif.
Eibhlín’in Cáit’i kontrol etme çabaları nazik ama baskın bir şekilde tasvir ediliyor. Hayatında daha önce hiç bu kadar benzer düşünen bir yetişkinle tanışmamış olan Cáit, bunu tuhaf ve yabancı buluyor. Bu, Cáit’in filmdeki karakterler arasında fark yaratırken yaşadığı duygusal zorlukların bir yansıması. Öte yandan Seán, başlangıçta mesafeli ve okuması zor. Cáit’in varlığından rahatsız olmuş gibi görünüyor ve onu kabul etmesi belli ki biraz zaman alacak. Bu, Cáit’in uyum sürecini zorlaştırır.
Film, Cáit’in içsel dönüşümüne, doğayla olan bağına ve yeni hayatındaki sevinçlerine vurgu yaparak ilerliyor. Eibhlín’in nazik rehberliğiyle yeni hayatına uyum sağlamaya başlar; Yemek pişirmek ve kuyudan su toplamak gibi kırsal ritüelleri öğrenir. Cáit günlük işlerin ritüelini ve günlük hayatın akışını öğrenirken, çevresinde gördüğü ve yaşadığı her şey bir rüya gibi gelir.
Eibhlín ve Seán’ın evinin yakınındaki büyülü havuz sahnesi, sinemadaki dönüşüm temasını vurgulayan değerli bir andır. Karanlık ve efsanevi atmosfer, boş bir sayfa gibi sonsuz olasılıkları temsil ediyor. Cáit’in saçını tararken aynadaki görüntüsünü ilk fark ettiği an, bu an kendini kabullenmenin ve içsel dönüşümün, yargılamadan onaylamanın gücünün başlangıcıdır. Cáit’in Seán için mektupları topladığı sahne, Cáit’in içindeki gücü keşfedip kendi ışığını yakmaya başladığı an, yaşama hissinin ve gerçekten yaşama sevincinin özgür olduğu o özel an, dönüşümün ta kendisi olarak karşımıza çıkıyor.
“Sessiz Kız” aşk, kabul, aile ve insan ilişkileri gibi kozmik temaları vurgulayan güçlü bir sinemadır. Bairéad, aile ve bağların sadece biyolojik değil, duygusal ve insani değerlere de dayanabileceğini hatırlatarak kendi ailemizi yaratma özgürlüğüne dikkat çekiyor.